ALİ ZİYA ÇAMUR'DAN MERHABA

Merhaba Dost,

Bu blog'da dedikodu, köşe dönme tiyoları, magazin haberleri, ucuz siyaset tellallığı, futbol bezirgânlığı bulamazsın...

Bu sitede yaşamının sırtına yüklediklerini beyninden yüreğine aktaran, yüreğinden dökülenleri yazının büyülü ufkundaldızlaştırma çabasında bir insanın şiire dönüşen emeği vardır. Bu emeği görmek, okumak, eleştirmek için geldiysen başım gözüm üstüne hoş geldin, sefa geldin

Okuyana, paylaşana selam olsun!

26 Kasım 2014

KALK

şafaktadiriliş





Ey dost!
Sürüklediğin rüzgârın alnımızda çiçekleşen tozu,
Nakşeylesin zakkum kokusuna gül sevdamızı.
Susturulduğumuz ıslıklardan tornistan
Yazıver yeni baştan, yeniçağın kantosunu.
Dökülsün karşımıza kara aynanın sırları,
Yıkılsın teker teker de olsa
Küresel rezaletin duvarları…

Senden bana esen rüzgâr
Açıyor dilimin barlanmış bağını.
Ötelerin ürpertisinde saklı uçuk söylenceler
Sönmüş yanardağlarından akıyorlar beynime.
Kuşkuş kanatlı illegal dizelerin;
İnce bir günaydına açılan penceremden
Apansız düşüyor sokaklara boydan boya…

Dost, atomları bırak âlimler parçalasın,
Sen başla özden önce kırmaya
Önyargının altın tasını…
Yadırgı sarkıntılar paslanadursun
Çöz de palamarını kara gecenin
Demliğimizde tutsak ederken uykuyu
İnce belli bardaklarda
Yudum yudum içelim yıldızları.

Varsın yakamıza yapışan eli olsun hayatın
Ter yaşamanın sırmalı izi,
Simini hangi nehir yıkayabilir?
Ensesiz bir akşama düşürürüz inadı,
Sarmalarız sabaha düştaban ağrıları,
Ökçesiz meydanlarda…

Simdi göremediğimiz düşülkemizde
Seller ve bentler şaşkın uyumda
Yokuş ve inişler ayni tezgâhta
Atkılar ve çözgüler yıldızlara paralel
Dostlar ırmak, kardeş göl
Pişmiş aşka su katılmaz sevdalarda
Sevenlerin karasevdası yıldızlara tutsak çöl
Artık cezri istenmeyen bir meddir dünya

Dost!
Kulaklarımızda bir Balkan havası essin gürlesin
Sen Lorke'ye duranda ağırdan hızlı,
Bizim düşlerimize hangi horon yetişsin?
Sesin sesime el versin hele, dele dele karanlığı,
Çıkrığımızda çıkmayacak ay mı var kuyulardan?
Kan uykularda dımdızlak bağlanmışsak,
Nasıl uyur halk?
Kalk,
Seninle söksün şafak!







ALİ ZİYA ÇAMUR
 

1 Kasım 2012

Bir Halk Oyununa İzdüşüm




 -Açlık Grevinde Direnenlere-


Yıldızların kavurduğu, topraklar üzerinde
Tutunuyoruz direncimize okyanusun ritmiyle.

Şemmamme………………………. Şemmamme! ............................


Umut yağmurlarında şafaklanırken yüreklerimiz
Mavi dağlarına ülkemin kızıl baharlar çalmada eller…

Şemmamme………………………. Şemmamme! ............................


Acımız haz verirken sürüngen öfkemize
Kaşıyoruz sarkıt ve dikitini kararsızlığın.

Şemmamme………………………. Şemmamme! ............................


Azgınlaşmış çizgiler solluyor ufukları
Salınıyor saydam kuşkulara soluklarımız.

Şemmamme………………………. Şemmamme! ............................


Yıldızların potasında eriyor kıl payı yanılgılar
Tedirginliklerimizin çözüyoruz dar yakasını...

Şemmamme………………………. Şemmamme! ............................


Pusulamızda inat, çekeğimizde direnç ve istencimiz
Adım adım ayıklıyoruz gölgelerin saltanatını.

Şemmamme………………………. Şemmamme! ............................

20 Mayıs 2011

İskele Alabanda

 
 

Güdük yalazlarda yadsınmalı kolay.
Kordan avuntularda yürek karanlık.
Acar güllere susamış da
açar yediveren devrimler.
Engeller soyut, sarplar derin,
uyurgezer kapılarda kanlı yazıtlar.
Yıldızlar karıncalı,
avurdu kıvrak
kasnak kafalar,
dibi delik ampulde
patlak tungsten...

İnebahtı bahtsızlığı
berisiz karşı geçe içinde.
Araf atılganları dokuyor
yoyuk itirafları.
Her baklası yalan
zincirlenmiş palavraya
şaftı yamuk bir kayık.

Ucu kırık kalem
tersinden veriyor filiz.
Üşenmişlik kışında hasatlar bakir.
Uyurgezer tespih,
yanar döner kalem,
mızmızlığın külahında
teneke saplı idare
karanlığı satıyor huzme huzme!

Bir sınık kol
kusuyor alçılarını,
kara duvarlarına gökyüzünün.
Güvercinler fırlıyor parmak uçlarından,
ağıyor novalara bir ufuk:
Orion'da yıldızlar kınalandı!
Kıvrımlar kılağıda,
özlemede ekmeği
ummusuk ala seher…

Emek kapısında buhar tütüyor,
Çımacılar çözüyor kör düğümü,
iskelede alargasız bir kavga !
Sancakta ak kartal koynunda
kara karga,
kara korsan burcunda
kara şahin.

Kızıl atmacaya kesmiş
silme gökyüzü,
yeryüzünde
dingilli koç oyunu oynanmada:
En üstteki en alta en alttaki en üste!

Şimşir taraktan geçiyor dünya,
Sibernetik mıknatıs döküyor magmaya
topladığı kıyım aletlerini toptan.
Evrensel türkü dokuyor
Yüzlerdeki gülümseme.
Tutuşuyor el ele dağla ova,
Haydi haaaa!
İskele alabandaaaa!


Ali Ziya Çamur

MERAKLILARINA MİNİ SÖZLÜK:
İskele alabanda: Gemicilikte, dümenin en sola kırılması komutu.
Yoyuk: Akdeniz bölgesi ağzında yozlaşmış, ziyan olmuş anlamında, "yoyulmak" eyleminden türemiş sıfat. 
Sınık:Anadolu'da "kırık"  anlamında kullanılan sıfat. 
Kılağı: Anadolu'da kesici aletleri keskinleştirme işi.
Ummusuk:Karadeniz bölgesinde "uma uma yorulmak" anlamında bir sözcük. 
Çımacı:Gemileri rıhtıma bağlamakla görevli liman emekçileri.
Dingillikoç: Karadeniz yöresinde, tahterevalliye verilen ad.
İdare: İdare lambası; ilkel bir gaz lambası türü. Aynı zamanda yönetim...
Ekmeği özlemek: 1. İyi mayalamak 2. Hasretini duymak...

Orion:(Avcı Takımyıldızı) Gökyüzünde hem güney hem de kuzey yarıküresinde bulunan ve bu sayede tüm dünyadan görülebilinen, oldukça parlak yıldızlardan oluşan dolayısıyla da kolay bulunabilinen takım yıldız. Mitolojide avcı demektir.
Nova: Ak cüce yıldızın yüzeyinin hidrojen edinmesinden kaynaklanan olağanüstü çekirdeksel patlamadır
Sibernetik: (güdümbilimi) Canlı ve cansız tüm karmaşık sistemlerin denetlenmesi ve yönetilmesini inceleyen bilim dalıdır.Sibernetik, birden fazla disiplin oluşturmakla ilgili olup bilim dallarının her biriyle tam bir uygunluk içinde olan bir dizi kavram yardımıyla bu dallar arasında tam bir ilişki kurulmasını sağlar.

16 Mayıs 2011

El Ele



Uzanırken insan ötelere,
Aşar dolayları bakışlarımız.
Parlak düşlere takılmadan
Bugünü yakalamalı avuçlarımız.
İş yerine düş,
Aş yerine boş avuntular değil;
Taş sertliğinde gerçekler arasında
Yaşama açılmalı kucaklarımız.
Horlanmış gözlere,
Kirlenmiş gizlere takılmadan,
Gerçeği haykırmaktan sıkılmadan,
Sıkılmalı haksızlığa yumruklarımız.



Zevkler ardında yuvarlanmadan,
Unutmadan halkla zevklenenleri,
Yaşamın loş kuyularında
Uykulara dalmadan...
Emeğin ufkunda,
Bilincin şavkında,
El ele gelmeliyiz! 


14 Mayıs 2011

Bir Gün


ÇİZİM:ERCAN BAYSAL
Söz birdi evvelden şimdi çatallı
Yalan gerçek ile karılır bir gün
Sisli karanlıkta yemişler ballı
Bulanık sular da durulur bir gün

Gerçeğin bağrında yosunlar bitmez
Yalan kuyusuna ışıklar yetmez
Bu araba yokuş yukarı gitmez
Mizan terazisi kurulur bir gün

Ayırmak gerekir sapla samanı
Çiçek sanmayalım kara çıbanı
Birileri dolduruyor cüzdanı
Yalanın defteri dürülür bir gün

Her kuşun konduğu bir yuva vardır
Talana tahammül insana ardır
Bilin ki doğruluk en büyük yârdır
Çok hızlı gidenler yorulur bir gün

İbret almak gerek tarihten dünden
Ter dökmeyen paylar alır üründen
Kötü geliyor hep şimdi gün, günden
Kanayan yaralar sarılır bir gün

Rüzgaroğlu bir der sen iki anla
Hedefe varılmaz ithamla, zanla
Kanı yuyarlarsa mutlaka kanla
Hiç unutma hesap sorulur bir gün

Ali Ziya Çamur
NOT: RÜZGÂROĞLU, hece ölçüsü ile halk şiiri tarzında yazdığım şiirlerde kullandığım mahlastır.

Güneşe Gölge Düştü



Gencecik baharlar tutsak,

Köhnemiş kışların zindanlarında.

Çile çiçekleri açmış kara duvarda.

Karanlığın ıslak sırtında

Yapayalnız,

Dörtnala

Tırmanır süvariler

Gecenin doruğuna.

Gözlerde dikenli tel,

Dudaklarda demir kafes,

Yürekler taş duvar…


Güz vurdu yüzlerinize,

Esti yüreklerinizde

Kahrın karayelleri.

Başınıza üşüştür

Cehennem zebanileri,

Güneşe gölge düştü!





Ali Ziya Çamur